Mehmet Ali Güller
Teori Dergisi
Mayıs 2009 Kapağı
GİRİŞ
ABD, Büyük Ortadoğu’da yaşadığı geri çekilmeleri telafi etmek için, aslında Bush döneminde başlattığı “NATO’yu devreye sokma politikasını” olgunlaştırarak Obama döneminde yürürlülüğe soktu.
ABD, bu dönemde NATO’yu tıpkı 1991 öncesinde olduğu gibi yine “saldırı” ve “denetleme” aracı olarak değerlendirecek. 2001 yılından beri doğuya ve güneye doğru genişlemeyi sürdüren NATO, 60. yılında 28 üyeli hale gelerek, “küresel bir askeri aygıt” misyonunu hedefliyor. ABD, NATO’yu genişleterek ve Afganistan’da olduğu gibi “alan dışı”na çıkartarak, Rusya’yı güneyden kuşatma ve Çin’e uzanmayı planlamaktadır.
ABD Irak’tan kademe kademe çekilerek Baltık devletlerinden başlayıp Doğu Avrupa devletleri, Karadeniz devletleri (Batıda Romanya ve Bulgaristan, güneyde Türkiye, kuzeyde Ukrayna ve doğuda Gürcistan), Afganistan-Pakistan hattı ile Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ne üsler vasıtasıyla yerleşmeye çalışmaktadır. Washington bu hattı sağlamlaştırdığı oranda, hem Rusya’yı kuşatmış, hem Çin’e uzanmış hem de bu iki kutup devlet arasına kama gibi girmiş olacak.
Bush döneminde büyük yenilgiler alan ABD Projesi, Obama’nın ilk aylarında da Özbek ve Kırgız hükümetlerinin Rusya’yla ittifak yaparak ABD üslerini kapatması nedeniyle bir yenilgi daha aldı.
ABD bu hatta yığınak yapmak istediği için kademe kademe Irak’tan çekilecek, Bush döneminde üstüne gittiği İran’a karşı sertlik politikalarından vazgeçip ilişki yolları arayacak ve İsrail’i Filistin konusunda kısmen frenleyecek.
ABD’nin Baltık Devletlerinden başlayarak Orta Asya’ya uzatmak istediği hattın ağırlık merkezini ise Afganistan ve Pakistan oluşturacak. (1)
Ekonomik krizle boğuşan ABD’nin bu zorluktaki Avrasya hesabını hayata geçirebilmek için kullanacağı aygıt ise NATO’dur; daha doğrusu “Yeni NATO”dur. ABD’nin, yeni NATO’yla başarıya ulaşmasının yolu ise 3 devletle ilişkisine bağlıdır.
1. AB ile ortaklık.
a. Washington, AB’nin çıkarlarının son tahlilde Batı ittifakı içinde olduğuna Brüksel’i ikna etmek zorunda.
b. Fransa’nın NATO’ya dönüşüyle Avrupa Ordusu kurulması projesi bir kez daha rafa kaldırıldı.
c. ABD olası bir kutup potansiyeli taşıyan AB’yi, NATO ilişkileri içerisinde 1991 öncesinde olduğu gibi yine denetim altında tutacak.
d. ABD olası bir kutup potansiyeli taşıyan AB’yi derinleşmek yerine genişlemeye zorlayacak. Washington AB içine daha çok Truva Atı yerleştirmeyi ve AB’nin bağlarını zayıflatmayı amaçlıyor.
2. Türkiye ile “model ortaklık”.
a. Washington Irak’tan çekilirken Kuzey Irak’ta kurduğu devleti, Türkiye’nin himayesine kabul ettirmeye çalışacak. ABD bu plan için yıllarca kullandığı PKK’yı da “kısmen” tasfiye edecek.
b. ABD Baltık devletlerinden başlayarak Orta Asya’ya uzanan hattın en önemli bileşeni olan Türkiye’yi, “Rusya-Çin-İran” seçeneğinin oluşmaması koşullarını sağlamamaya zorlayacak. İç politik baskı aracı olarak NATO geleneksel rolünü yeniden oynayacak. ABD Ankara’yı NATO-Gladyo aracılığıyla denetim altında tutmaya çalışacak.
3. Rusya ile çatışma konularında ısrar etmeme ve bekleme.
a. ABD Ukrayna’yı NATO’ya üye yaparak Rusya’yla direkt karşı karşıya gelmektense, Ukrayna’nın öncelikle AB’ye üye olmasını bekleyecek.
b. ABD “Doğu Avrupa’ya füze kalkanı kurma” projesi için fırsat kollayacak.
c. ABD Gürcistan için de Kafkas dengelerini lehe çevirme politikalarına devam edecek.
d. ABD NATO-Rusya Konseyi’ni yeniden canlandıracak.
“AMERİKAN LİDERLİĞİNİ YENİLEMEK”
NATO’nun yeni dönem stratejisini ya da “Yeni NATO”yu analiz etmeye yarayacak en önemli belgelerden biri ABD Devlet Başkanı Barack Obama’nın, Foreign Affairs’in Temmuz/Ağustos 2007 sayısında yayınlanan “Amerikan liderliğini yenilemek” başlıklı makalesidir.
Obama bu makalede, Washington’un (NATO’nun) yeni dönemde uygulayacağı politikaları genel hatlarıyla özetlemiştir. Daha doğrusu ABD Devleti bu makalede, Bush’la erozyona uğrayan “ABD’nin küresel liderliğini” yeniden canlandırmanın yol haritasını çiziyor.
Obama, “tehditlerin küresel terörden, haydut devletlerden ve ülkelerini kontrol edemeyen zayıf devletlerden geldiğini” belirtiyor ve “bu tehditlerin varlığının aslında ABD liderliğine çağrı olduğunu” savunuyor. (2)
“ABD’NİN DİKKATİNİ BÜYÜK ORTADOĞU’YA YÖNELTMEK”
Clinton Doktrini’nin devamı niteliği taşıyacak Obama’lı dönemde, “Washington’un önceliği Irak savaşını sona erdirmek ve ABD’nin dikkatini Büyük Ortadoğu’ya yöneltmek”! Obama “Irak’tan çekilmenin ve bu ülkede iyi kötü bir çözüm bulunmasının ABD’nin Büyük Ortadoğu’daki diğer planları için hayati olduğunu” savunuyor. (3)
Obama, “yeni dönemde askeri gücü savunma amaçlı durumların dışında, küresel istikrarın temin edilmesi için de kullanmanın gerekebileceğini” belirtiyor ve “bu durumda uluslararası desteğin sağlanması gerektiğinin şart olduğunu” vurguluyor. (4)
“YENİDEN ANTİ-KOMÜNİST İŞBİRLİĞİ”
Obama, bu noktada “yeni dönem ABD/NATO politikalarının merkezinde Afganistan ve Pakistan’ın olacağını, Keşmir ve Peştun krizlerini çözme çabası göstereceklerini” belirtiyor. “Diplomatik çaba ve girişimlerin yanında askeri yöntemlere de ağırlık verileceğini” söyleyen Obama, Washington’un “Soğuk Savaşı kazanan anti-komünist işbirliğine benzer bir oluşumu” hayata geçireceğini ve “Cibuti’den Kandahar’a kadar saldırıya hazır bir şekilde konuşlanacak güçlü bir askeri oluşum kurmayı” hedeflediğini belirtiyor. Obama “Küresel Amerikan Liderliği için yeni ittifaklar, ortaklıklar ve kurumlar kurmayı” hedefliyor. (5)
YENİ NATO İLE YENİ YÖNTEMLER
3-4 Nisan 2009 tarihli son NATO Zirvesi, NATO’nun “Yeni NATO”ya dönüştürülmesinin karara bağlandığı bir zirve oldu. Yeni NATO “Stratejik Kavram” ve “Kapsamlı Yaklaşım” adını taşıyan iki yeni konsept çerçevesinde dönüştürülecek. “Stratejik Kavram” konsepti, Yeni NATO’nun yeni ilgi alanlarını, tehdit algılamalarını ve misyon anlayışını belirliyor. “Kapsamlı Yaklaşım” konsepti ise “askeri yöntem dışında başvurulacak siyasi, ekonomik ve sosyal yöntemleri” belirliyor. Sami Kohen, bu iki projenin olgunlaştırılmasıyla, “eskisinden farklı, günün koşullarına uygun yeni bir NATO’nun ortaya çıkacağını” belirtiyor. (6)
YENİ NATO VE YENİ(DEN) ORTAKLIKLAR
ABD’nin AB, Türkiye ve Rusya ile olumlu-olumsuz ilişkileri, hesaplarının gerçekleşip gerçekleşmemesini gösterecek.
1. ABD/YENİ NATO – AB ORTAKLIĞI
ABD’nin AB ile ilişkisi iç içe geçmiş halkalar şeklindedir. ABD’nin Yeni NATO üzerinden AB ile kurduğu ilişki hem AB lehine hem aleyhine cereyan etmektedir.
Clinton’un “AB’nin ABD yararına genişletilmesi” politikası Obama döneminde de sürecek. Clinton, NATO’nun genişlemesi konusunda “NATO’yu 1999 yılından başlayarak genişletmeliyiz. Böylece bir zamanlar düşmanımız olan ülkeler müttefikimiz olacaktır... Genişletilmiş NATO, Amerika için iyidir” demekteydi. (7) Obama döneminde bu politika daha da teşvik edilecek.
ABD’nin en önemli dört politika yapım kurumu tarafından hazırlanan “İttifakın yeniden doğuşu: 21. Yüzyıl için Atlantik Sözleşmesi – Washington’un NATO Projesi” başlıklı kapsamlı raporda, ABD ve AB’nin NATO üzerinden birbirine yeniden bağlanması-çapalanması gerektiği belirtiliyor. (8)
a. ABD’nin tek kutuplu dünya politikasına karşı çıkan Almanya-Fransa merkezli AB, son 10 yıl içinde belirlediği coğrafyaya kadar genişledi. Brüksel, son dönemde de genişlemeyi bırakıp derinleşmeyi/entegrasyonu önüne görev koydu.
ABD’yle Ortadoğu konusunda çıkar çatışması yaşayan AB, hem Irak konusunda Washington’u yalnız bıraktı hem de başta enerji olmak üzere önemli bazı konularda Rusya’yla yakınlaştı.
Washington, Avrasya’ya hakim olmak için AB ile ortaklık kurmak ve AB’nin çıkarlarının son tahlilde batı ittifakı içinde olduğuna Brüksel’i ikna etmek; geleneksel anti-komünist (şimdi de anti-Avrasya) ittifakı hayata geçirmek zorunda.
b. Washington, 1999 yılından beri “Avrupa Ordusu” kurmaya çalışan AB’nin karşısına şimdi de “Yeni NATO” engeli çıkardı. ABD, Avrupa Ordusu’nu engellemek için NATO’yu AB içinde daha da genişletiyor. ABD, 60. yıl zirvesinde Hırvatistan ve Arnavutluk’u da NATO saflarına katarak 28 üyeli bir yapı oluşturdu. Avrupa’da genişleyen NATO, bir kez daha “Avrupa Ordusu” arzusunun önüne geçti.
“NATO’yu genişleterek” ABD’nin etki alanını büyütmek isteyen Barack Obama, 60. Yıl zirvesinden hemen önce Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile yaptığı görüşmenin ardından AB’ye şu önemli mesajı verdi: “Avrupa’nın savunma yeteneklerini güçlendirmesini bekliyoruz… Biz Avrupa’nın patronu olmak istemiyoruz, Avrupa ile ortak olmak istiyoruz. Avrupa savunma alanında ne kadar daha güçlü olursa, bugün yüz yüze kaldığımız ortak sorunlara karşı daha uyumlu hareket edebiliriz.” (9)
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, De Guelle’nin 1966’da NATO’nun askeri kanadından çıkardığı Paris’i yeniden NATO’nun askeri kanadına döndürdü! Fransa’nın bu hamlesine, savunma harcaması yapmak istemeyen ve NATO güvencesinden memnun olan bazı AB ülkelerinin tutumu da eklenince, Almanya “Avrupa Ordusu” kurma konusunda yalnız kalmış oldu.
Avrupa Parlamentosu’nda 19 Şubat 2009 tarihinde alınan “AB güvenliğinde NATO’nun rolü” konulu karar AB’yi NATO’ya sıkı sıkı bağlamıştır. Gelişme, Le Monde Diplomatique’de şöyle değerlendirilmiştir: “Askeri gücü olmayan Avrupa Birliği ‘havlayan, ama ısırmayan bir köpek’ haline getirilmiştir. (10)
c. NATO’nun “savunma/saldırı örgütü” olmasının ötesindeki başat özelliği yani üyesi olan devletleri ABD adına denetim altında tutma görevi, Obama’lı yeni dönemde tekrar hayata geçiyor. Washington, yeni dönemde de NATO aracılığıyla AB’yi denetim altında tutmaya çalışacak.
d. ABD olası bir kutup potansiyeli taşıyan AB’yi derinleşmek yerine genişlemeye zorlayacak. Washington AB içine daha çok Truva Atı yerleştirecek ve AB’nin bağlarını zayıflatacak.
ABD, tüm AB ülkelerini NATO’ya alacak ve NATO’ya almak istediği tüm ülkeleri de AB’ye tam üyelik ya da imtiyazlı ortaklık şeklinde yerleştirmeye çalışacak.
2. ABD/YENİ NATO – TÜRKİYE İLE MODEL ORTAKLIK
ABD’nin Avrasya Hesabı’nda Irak’ın kuzeyi özel bir öneme sahip. Washington bu konuda yıllardır Türkiye’yi sıkıştırıyor. ABD, Irak’ın kuzeyinde kuracağı Kukla Devlet ile hem İsrail’in güvenliğini sağlamayı, hem Türkiye’yi kontrol edilebilir şekilde bölmeyi hem de bu devleti bir tramplen gibi kullanarak Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu arasında kritik bir siyasi üs oluşturmayı hedefliyor. ABD, Kukla Devlet içinde dünyanın en büyük askeri üssünü zaten kurmuş durumda.
Irak’ın kuzeyi, Washington için bir devlet olmanın ötesinde, ABD’nin Türkiye’yi ve İran’ı denetim altında tutmak açısından büyük önem taşıyor.
1 Mart tezkere kriziyle önemli bir kırılma yaşayan Türk-ABD ilişkileri Obama döneminde hem Clinton politikalarıyla tamir edilmeye çalışılacak hem de Yeni NATO üzerinden biçimlendirilecek.
Clinton, TBMM’de yaptığı konuşmada Türkiye’yi ABD’nin Avrasya hesabına kapı açacak ya da kapatacak bir “kilit” olarak tanımlamıştı. Clinton döneminin en önemli politikası da, Ankara’yı Rusya-Çin-İran eksenine kaymaması için AB kapısına bağlamaktı.
Obama Clinton’un kaldığı yerden devam etme yolunda. ABD devleti Obamalı dönemde Türkiye’ye Clinton’un kilit tanımı benzeri bir tanım getirdi: “Model ortaklık”.
Türkiye ziyaretinde “Küresel ve bölgesel sorunların çözümü Türkiye-ABD arasında model ortaklık kurulması ile mümkündür” diyen Obama “model ortaklık” tanımını da şu şekilde yaptı: “Türkiye’nin önemini vurgulamak istiyorum. Türkiye Batı ve Doğu arasında köprü görevi gören bir ülke olarak adlandırılır. Sıradışı ve zengin bir mirasa sahip. Söz konusu eski medeniyet ve yeni ulus devletlerin birlikte barındığı, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye önem veren, canlı ekonomisi olan, NATO üyesi ve çoğunluğu Müslüman olan, bu anlamda özgün bir yere sahip. Bölgesel ve stratejik anlamda son derece önemli. Bunun sonucu olarak birlikte çalışmamız bizi heyecanlandırıyor. Birlikte çalışmak Müslüman dünyası ile Batı dünyası arasında birleşmeyi sağlayacak, bizi refah ve güvenliğe götüren bir yol olacak. Başarı Türkiye ve ABD'nin model ortaklık oluşturmasıyla mümkün olabilir. Baskın bir Hıristiyan ulusla Müslüman ulus bir araya gelecek ve iki kıtayı birleştirecek. Bizim son derece büyük bir Hıristiyan nüfusa sahip olmamıza rağmen biz kendimizi vatandaşların oluşturduğu, ideallerin birbirine bağladığı bir ulus olarak görüyoruz. Laik bir ülke vaadinin ve hukuk üstünlüğüne saygı gösterme vaadinin sürdürülmesinin Batı ve Doğu olarak birlikte hareket edebilecek olursak son derece sıradışı bir etkisi olacaktır.” (11)
a. Model Ortaklık tanımı yeniyse de, ABD Devleti Türkiye ile bu dönemde uygulayacağı politikaları Bush’un son yılında olgunlaştırmaya başlamıştı. ABD devleti için bu dönemin temel çizgisi “PKK’nın tasfiyesi karşılığında Kukla Devleti Türkiye’ye tanıtmak” şeklinde özetlenebilir.
Kademe kademe Irak’tan Irak’ın kuzeyine çekilecek yani kukla devletine yerleşecek olan ABD, Türkiye’nin bu devleti himaye etmesine mecbur. Türkiye’nin himaye etmediği bir Kukla Devlet’in yaşaması mümkün olmayacak.
ABD bu plan için, yıllarca kullandığı PKK’yı da “kısmen” tasfiye edecek. Washington’un hedefinde Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin tamamen Barzanileştirilmesi var.
b. ABD, 90’ların başında “hizadan çıktığını” tespit ettiği Türk Ordusu’nu yeniden hizaya sokmak için uzun süredir uğraşıyor. Hükümetler üzerinden denetlemeye çalışmak ve içerden bölmek üzerine inşa edilen TSK karşıtı hesaplarında başarı kazanamayan ABD, Yeni NATO’yu Türkiye’de çoktan harekete geçirdi. Washington Ergenekon tertibiyle, Yeni NATO’yu yine Ankara’yı denetim altında tutmak için araç olarak kullanıyor.
c. ABD ve Türkiye’nin ulusal menfaatleri şiddetli çatışma halindedir. Irak, Kıbrıs, Ermeni sorunu önde gelen çatışma alanlarıdır. Öyle ki, Türkiye dünyanın en anti-Amerikan dalgasının yükseldiği ülke olmuştur.
1 Mart 2003 tezkere kriziyle büyük kırılma yaşayan Türk-Amerikan ilişkilerini onarmak ve Türkiye’ye “stratejik ortak” ve “model ortak” kavramlarıyla BOP politikaları uygulatmak, Washington açısından olmazsa olmazdır.
CIA Türkiye Masası eski şefi Graham Fuller, “Esasen Türkiye’nin, ABD politikalarının hala Türk çıkarlarına hizmet ettiğine ikna edilmesi gerekmektedir” demektedir. (12) İşte Yeni NATO bu “ikna” sürecinin aygıtı olacaktır!
3. ABD/YENİ NATO – RUSYA İLE ÇATIŞMA KONULARINDA ISRAR ETMEME
ABD/Yeni NATO, Rusya’yı askeri-siyasi çevreleme politikasını sürdürecek ancak Bush döneminden farklı olarak “kontrollü çatışma” politikası izleyecek. Washington’un 2001-2008 yıllarına damga vuran “ya bendensin, ya düşmandansın” politikası, yeni dönemde “kontrollü çatışma” denilen, “çatışma konularında ısrar etmeme, bekleme, ortaklıklarla çevreleme” politikasına dönüşecek.
“Washington’un NATO Projesi” raporunda ilişki “nişanlanma ve sorunları yeniden çözme” şeklinde tarif ediliyor. Rapor Moskova’yla yürütülecek politika için Washington’un önüne iki aşamalı yol çiziyor. Buna göre izlenecek ilk yol, ABD’nin, potansiyel yarar sağlayacak konuları somutlaştırması ve önde tutması; ikinci yol da, sorunları BM ve Helsinki prensipleri gibi uluslararası kurallar içinde ele alınmaya Moskova’yı zorlaması. (13)
Rusya’nın ABD’nin kışkırttığı Gürcistan’a 2008 Ağustos’unda verdiği sert yanıt sonrası rafa kaldırılan NATO-Rusya Konseyi çalışmaları, yeni dönemde tekrar hayata geçiyor. ABD, 5 Mart 2009’daki NATO Dışişleri Bakanları toplantısında, NATO-Rusya Konseyi’nin yeniden harekete geçirilmesi kararını aldırdı.
a. Yeni NATO’nun Rusya’yla ilişkiler konusunda en sıkıntılı olacağı çatışma alanlarının başında Ukrayna geliyor. Avrasya’yı çevreleme hattının önemli bir noktasında yer alan Ukrayna, ABD’nin son 5 yılda üzerine olanca abanmasına rağmen, başarı elde edemediği bir ülke oldu.
ABD/Yeni NATO bu dönemde Ukrayna’ya direkt abanmaktan vazgeçecek ve Rusya’yla dolaylı çatışmayı sürdürecek. Zbigniew Brzezinski ve Brent Scowcroft gibi politika yapıcıların ABD’ye bu konuda çizdiği yol haritası “AB’yi dışarıya uzanması için özendirmek” ve “AB’yi bu bölgelere itmek ve durumun günbegün gelişmesine izin vermek” şeklinde. Brzezinski ve Scowcroft şöyle diyor: “AB’nin tüm üyeleri NATO üyesi olacak. Bu nedenle eğer Ukrayna bir gün AB’nin bir parçası haline gelirse, NATO üyesi olmanın yollarını arayacaktır.” (14)
ABD Doğu Avrupa’ya füze kalkanı projesini de kısmen rafa kaldırıyor. Bush dönemimin önemli çatışma alanlarından biri olan bu konu, Rusya’nın sert tepkisine yol açmış ve Washington bu konuda ilerleme sağlayamamıştı.
Washington, yeni dönemde bu konuda da “kontrollü çatışma” politikası izleyecek ve AB’yi ileri cepheye sürecek.
b. Gürcistan da ABD’nin Bush döneminde abandığı ama Rusya engeline sert çarptığı bir çatışma alanı.
Kafkaslara Gürcistan üzerinden girmeye çalışan ABD/NATO, Rusya’nın Ağustos 2008’de verdiği sert yanıtla büyük gerileme yaşadı. Karadeniz’e dahil olmaya çalışan ABD, Rusya’nın bu hamlesiyle önemli mevziler kaybetti. Üstelik Rusya Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlıklarını tanıdı. Moskova Abhazya’nın Gudauta ve Güney Osetya’nın Şinvali kentinde, 2010 yılında aktif hale gelecek iki üs hazırlıklarına başladı.
Gürcistan’ın NATO’ya üyeliği konusu Moskova açısından kırmızı çizgi olma özelliği taşıyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, “Rusya ile Gürcistan arasında yaşanan savaş, NATO’nun genişleme politikalarının ne kadar tehlikeli sonuçlar doğurabileceğinin ispatıdır” diyerek ABD ve AB’ye uyarıda bulundu. “Gürcistan NATO’ya üye yapılırsa Ağustos krizi tekrarlanır” mesajı veren Moskova’nın kararlılığı yankı buldu ve Aralık ayındaki NATO zirvesinde, Almanya’nın bloke etmesiyle Gürcistan’ın “üyelik aksiyon planı”na dahil edilmesi engellenmiş oldu.
c. ABD 5 Mart 2009 tarihindeki NATO Dışişleri Bakanları toplantısında NATO-Rusya Konseyi’nin yeniden işlerlik kazanmasını karara bağlattı. Washington böylece, yeni dönemin “kontrollü çatışma” politikasını izleyecek aygıtı devreye sokmuş oldu. Ancak bu aygıt, yani NATO-Rusya Konseyi, aynı zamanda Moskova’nın NATO içine kama gibi girmesine de olanak vermekte.
SONUÇ
1990-2000 yılları arasında kısmen “dünyanın hakimi” olan ABD, Bush döneminde 2025’ten sonra da bu egemenliği sürdürebilmek için, stratejik hamleler yaptı ama kazanamadı. Üstelik 2000-2008 dönemi Rusya’nın yeniden toparlandığı, Çin’in dünya siyaset sahnesine daha ağırlıklı çıktığı, Hindistan’ın Avrasya ekseninde yükseldiği, Brezilya’nın ABD’nin arka bahçesini değiştirdiği, İran’ın Washington’a kafa tuttuğu bir dönem oldu.
2009’a ağır ekonomik bunalımla giren ABD emperyalist devleti, ilerleyen yıllarda da süper güç olabilmek adına önüne koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi’nde ilerleme sağlayabilmek için Obama döneminde taktik değişikliklere gidiyor.
İşte Yeni NATO bu taktik değişikliğin uygulanmasının aracı olarak karşımıza çıkacak/çıkmaya başladı.
Yeni NATO’nun karşısında da günbegün etkinliği artacak olan Şangay İşbirliği Örügütü’nü göreceğiz. Rusya ve Çin’in ABD’ye karşı askeri işbirliği aygıtı olan ŞİÖ, aynı zamanda ABD’nin hedefinde olan Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ne de kalkan görevi görüyor.
ABD, son tahlilde dünyanın değişen dengeleri içinde başarı şansına asla sahip değil. 21 yy. ABD’nin gerilemesine ve Avrasya’nın yükselmesine sahne olacak.
Çıkarları ABD ile çelişen Türkiye de, er geç NATO’dan çıkacak ve yükselen Avrasya içindeki yerini alacaktır.
DİPNOTLAR
(1) (The Afghan-Pakistan War: New NATO/ISAF Reporting on Key Trends, Center for Strategic and International Studies, 10 Şubat 2009)
(2) (Barack Obama, Renewing American Leadership, Foreign Affairs, July/August 2007)
(3) (Barack Obama, Renewing American Leadership, Foreign Affairs, July/August 2007)
(4) (Barack Obama, Renewing American Leadership, Foreign Affairs, July/August 2007)
(5) (Barack Obama, Renewing American Leadership, Foreign Affairs, July/August 2007)
(6) (Sami Kohen, Milliyet, 3 Nisan 2009)
(7) (6 Şubat 1999, Yeni Yüzyıl)
(8) (Alliance Reborn: An Atlantic Compact for the 21st Century - The Washington NATO Project, Atlantic Council of the United States, Center for Strategic and International Studies, Center for Technology and National Security Policy NDU, Center for Transatlantic Relations, Johns Hopkins University SAIS, Şubat 2009)
(9) (Deutsche Welle, 3 Nisan 2009)
(10) (Le Monde Diplomatique, Mart 2009, Serge Halimi)
(11) (7 Nisan 2009 tarihli günlük gazeteler)
(12) (Graham Fuller, Yeni Türkiye Cumhuriyeti, Timaş Yayınları)
(13) (Alliance Reborn: An Atlantic Compact for the 21st Century - The Washington
NATO Project, Atlantic Council of the United States, Center for Strategic and International Studies, Center for Technology and National Security Policy NDU, Center for Transatlantic Relations, Johns Hopkins University SAIS, Şubat 2009)
(14) (Zbigniew Brzezinski-Brent Scowcroft, Amerika ve Dünya, Profil Yayınları)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder