Translate

16 Kasım, 2011

SU ve YOLCU


Öksüz aşklar kitabesinden...

Binlerce yıl önce,
tıpkı bugünlerde olduğu gibi, karanlık bir fırtınanın estiği
aydınlık avcılarının
aydınlık açan çiçeklerin peşine düştüğü bir elde
yolları kesişen, yatağına sığmayan yeni yetme çılgın Su
ve temkinli Yolcu'nun öyküsü bu:

Evet, binlerce yıl önce, tıpkı bugün gibi, bütün değerlerin yerle bir edildiği günler içinde
kesişmiş, çılgın Su'yla temkinli Yolcu'nun yolları!

Yolcu, gizli-saklı bir tenhada yüreğini dillendirmiş:
Sen... hep sen, ne yapsam nereye baksam sen! ...
Su, kendi gibi sanmış- yanılmış!
Oysa, Yolcu'nun amacı
yunup yıkanmakmış koynunda.
...
ve günün birinde
Yolcu, seni seviyorum, ama... demiş,
su akıp gitmiş.

Yolcu olduğu-kaldığı yerde, uymuş düzene
keyfi yerinde...
Günlük yaşamın alaca kalabalığı arasında
ağarmış yıllar...

Ve nihayet elenecek un kalmayıp, elek duvara asılınca,
kulak vermiş yanıbaşında akıp bitmekte olan yaşamın fısıltısına:

Biraz coşku,
biraz heyecan,
anlarsın hani
gizli-saklı
bir kez daha yaşanmalı
Güneş batmadan!

Yolcu, düşmüş ağlara...
ve derinleşmiş yatağında
hala aynı coşkuyla akan Su'ya
ulaşmış birkaç tuşa vurunca!

Su, olan-biteni anlamak için soluklanmış...
Ne yapsaymış şimdi?!
Aynı suda iki kez yıkanılamayacağını
nasıl anlatsaymış!?

Bundan sonrası karanlık-
ama rivayet olunur ki, kırk gün-kırk gece davullar çalmadığına,
gökten elma yağmadığına bakılırsa
Yolcu olmuşuyla kalmada,
Su gönlünce akmada, hala...

gha - Ekim 2011 Berlin