Translate

26 Eylül, 2007

DÜNDEN BUGÜNE

TÜRKÇEYİ YAŞATMAK ADINA!...
Her nedense Türkçeyi yaşatmak –daha da kötüsü- “Türkçeye katkıda bulunmak ...” gibi savlarla ortaya çıkan ürünler, Türkçeyi anlatma-anlaşma aracı olmaktan; dil olmaktan çıkarma çabasına dönüşmüş durumda. Elbette ki bilinçli olarak yapılmıyor bu. Sorun da bu ya zaten; bilmediğinin bilincinde olmamak – kimi sağaltımı olanaksız durmlarda da - bilmediğini kabullenmemek...
Beylik sözcükler kullanmak adına, anlatmak istediklerini anlatamaz duruma düşmeleri, kullandıkları beylik sözcüklerin dahi anlamını bilmediklerini açığa vuruyor. Sığlıktan kaynaklanan yüreklilikle kurulan tümceler “... beni dil olmaktan çıkardın!” diye bar bar bağırıyor, kimin umurunda...
Yine böyle bir yazıyı kaleme almamın nedenine gelince: Geçtiğimiz günlerde -yine- Türkçeyle uğraşan birileri bir toplantı yapmışlar! Bir çok dernek, kurum , kuruluş temsilcilerinin de katıldığı toplantının “Konuşmacı”sının Türkçeyi “yarım-yamalak” konuştuğunu, hiçbir tümcenin sonunu getiremediğini, acı bir gülümsemeyle anlattı toplantıyı izleyen bir arkadaş.
“Yani...” dedim, “biri çıkıp da; eğer bu işi gerçekten önemsiyorsanız, önce kendinizle başlayın: Türkçenizi geliştirin. demedi mi?”
Yanıt vermedi arkadaş. Yüzündeki gülümseme derinleşti...
Burada gülünesi olan (İsteyen gülünesi yerine ağlanası sözcüğünü koyabilir) o “konuşmacı”nın taka-tuka Türkçesi değil. Burada gülünesi olan; toplumu iyiye yöneltme, gelişmesine katkıda bulunma vb. işlevleri olan, ya da yaptıkları işin, kuruluş amaçlarının bu olduğunu yinelemekten dilleri yalama olan kitle örgütleridir.
Neden böyle?... Bunu ancak onlar yanıtlayabilir. Bir bildikleri vardır elbet. Anlatsalar da anlasak, öğrensek neden Türkçenin hızla kirlenmesine göz yumulduğunu. Dahası buna hoşgörüyle bakıldığını.
Bunları niye yazdım ki ben. Bunlar kimin umurunda?...

Efendim?
...
Gönül Hürriyet Aydın
2003 Berlin

Hiç yorum yok: