Translate

12 Haziran, 2006

"KEMALİZM" VE İÇİMİZDEKİ "A.B" ! Tahir ÇALGÜNER
(Bu yazı, Cumhuriyet gazetesi, Aydınlık dergisi, Radikal gazetesi ve Mudafaa-i Hukuk dergisi tarafından çeşitli bahaneler ileri sürülerek yayınlanmamıştır.) - yazar dip notu-
Bu makale, aslında itiraf etmek gerekir ki, biraz zamansız yazıldı. Ne "sağ"cıların, ne de “sol”cuların, hatta anadan babadan kalma yöntemlerle "solculuk" yapan "sahte sosyalistlerin" üzerine alınması ve de "anlaması" beklentisi içinde değiliz. Gelecekte, "Mülkiye”den (!) birileri çıkıp da "Gerçek Kemalistlerin akılları neredeydi?" dediğinde, vereceğimiz bir cevabın olması açısından, bu makalenin sadece kayıtlara girmesi temel amacım. İşte o zamana kadar, önce 'Atatürk' yerine "Mustafa Kemal", sonra da "Atatürkçülük" yerine "Kemalizm" kavramını kullanmaya devam edeceğim. (Hem biçim, hem de içerik olarak! ).
Önce 1923 Kemalizm Tanımlaması: Kemalizm; Aydınlanma döneminin ürünü olan sağ ve sol evrensel değerleri aynı anda kapsayan ve her iki değerler kümesini tek bir ulusal devlet potasında içselleştiren, anti emperyalîst (bağımsız) yeni bir paradigmanın adıdır. Kemalizm "Demokrasi" yerine rahatlıkla kullanılabilir. Kemalizm, Türk devriminin bir ürünü olup, döneminin çok ötesinde "akılcı"(pozitivist) paradigmayı da içeren bir "üst bilinç" devrimidir. Kesinlikle, Kemalizm bir üçüncü yol olması nedeniyle Sosyalizme ( salt sosyalizm ) eşlenemez ve de indirgenemez. Kemalizm, bir ideoloji olmasının yanında,yurttaşlık bilincini de içeren, düşünsel bir paradigmanın 'bütüncül' (holistik) adıdır da aynı zamanda...” Bilimsel Kemalizm”, özgün bir ekonomik doktirin ile de temellendirilmiştir ve iktidarı hedefler.
Nadir Nadi'nin Varsayımı;
"Sol”cu!! bir gazetenin kurucularından olan Nadir Nadi, "Ben Atatürkçü değilim" adlı kitabında yıllardır vurguladığı bir cümlesi çok ilginçtir. Aynen aktarıyorum; "Devrim ilkelerini, ( Kemalizm'i kastediyor 1920-1938 kasım) dimdik ayakta tutmaya karar vermediğimiz surece çok partili demokratik rejimin yurdumuzda yaşamasına olanak yoktur.”
İlk bakışta şirin gözüken bu varsayımın, orijinal Kemalizm tanımlaması ile karşılaştırdığında; hem teorik olarak hem de pratikte gerçekleştirilmesi konusunda bazı mantıksal zorlukları vardır. Şöyle ki;
1- Kemalist bir parti veya örgütlenme Sağ ve Sol düşünsel motifleri zaten içeriyor ve içselleştiriyorsa, bunun yanında çok partili bir demokratik rejimde yer alan "Sağ ve Sol" partilerin kurulmasına gerek kalmayabilir. Kısacası; "Sol”culuk ve "Sağ"cılık oyunu Kemalizm ve ilkelerinin hayata geçirilmesinde başlı başına bir engel haline gelebilir. Bu iki indirgenmiş ve parcacı yapılanma, Kemalizm kavramına sahip çıkmada ve benimsemede istekli olamayabilir. Her ne kadar yürekten! savunsalar da ! bazı okları işlerine gelmeyebilir.
2- Zaten yaşanan olaylar ve Türkiye'nin geldiği nokta, Mustafa Kemal'in "Kemalizm" çizgisinden çok uzaktır. Acaba varılan bu noktada, aksaklığın nedeni sadece gericiler (dinciler) veya ikinci Cumhuriyetçiler midir ?
Bu noktada, temel hata şudur; "Kemalizm" yanlış yorumlanmakta yada işlerine geldikleri gibi yorumlanılmaktadır. Hem "Atatürkçülük"! adı altında Kemalizm'i dışlayan hem de aynı zamanda "Mustafa Kemal”e sahip çıkan (Sağ) ve (Sol) daki bu anlamsız kutuplaşmanın aslında demokrasimiz açısından "patolojik" ve samimi olmayan yan bir durum olarak yorumlanmaması için hiçbir neden yoktur. Zaten, bu konuları çok iyi bilen Nadir Nadi'de "Ben Atatürkçü Değilim" derken şakayla karışık acaba doğru mu söylüyordu diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Bir yol ayırımı:
"Salt" Sol'un, Kemalizm'i nasıl yorumlayarak "eklektik" bir yama gibi programına yapıştırdığı Murat ÖNER 'in kitabında vurgulanıyor.
CHP'nin "post" kavgası yaşadığı birinci kurultayında şu tanımlama yapılmaktadır. "Kurtuluş Savaşı, Batı kapitalizmine (?) emperyalizme karşı yapılmıştı. Bu niteliğiyle, CHP sol bir parti idi" denilmektedir. Böylelikle "Ortanın Solu"ndan, "Sol'a doğru kayış (yayılmacılık) başlamıştır. Kemalist Devrimin sürdüğü 1938 Kasımına kadar geçen süre incelendiğinde görülecektir ki; Zaten toplumsal yapıda bir işçi sınıfı yoktur. Dolayısıyla, olmayan bir kesimin haklarını savunmayı "Sol"culuk olarak yorumlayan Kemalizm kendisi değil, bizzat dönemin (CHP) yönetimidir. Solculuk kırk yıllık bir politika olarak Kemalizm ile özdeşleştirilmiştir. (Tarih 1965) Kısacası pusula şaşmıştır.
Çözüm:
Yeniden Kemalizm Kuvâyi Milliye ruhuna temelli "Kemalizm"in bir şubesi olarak çalışan CHP yönetimi şunu iyi bilmelidir ki; Ana bayii "Kemalizm"dir. Şubenin faaliyetine istediği ve istendiği zaman son verilebilir. Görüleceği üzere, ben salt "Sol'cuyum veya “Sağ”cıyım diyen bir zihniyetin Kemalistliğinden şüphe etmek gerekir. Kaldı ki, zaten bu kesimler nedense Atatürkçülük yapmayı "Kemalizm'e" tercih etmektedirler. Günümüzde, bazı ileri derece zekalı Solcuların!, Atatürkçü parti enflasyonu yaşanan bir ülkede yeni bir 'Atatürkçü parti kurulmalıdır!' savlarını ise gülünç buluyorum.
Mustafa Kemal'in “Lenin”den daha akıllı ve vizyonu geniş bir lider olduğu zaten bilinen bir olgudur. Çağdaşının dün heykeli yıkılırken, Mustafa Kemal'in bugün dimdik ayakta kalmasının temel nedeni budur. Mustafâ Kemal "salt" sosyalizmi bir model olarak benimsememiştir. Üretim açısından getirdiği modeli yeterli görmediği gibi birey hak ve özgürlüklerini, demokrasiyi içermemesini de ülke amaçlarına uygun bulmuyordu. Devletçilik ve Halkçılık ilkeleri Mustafa Kemal'in "ılımlı toplumculuk" fikrini yansıtmaktadır. (Kışlalı, 1994). Avrupa Birliğinin Kemalizm raporuna göre “Yeni Atatürkçülüğün Sol - Kemalist geleneğin izlerini taşıyan yoğun bir anti emperyalist vurguda olduğu” belirtilmektedir. Belirtmeliyiz ki; sivil toplum kuruluşları arasında yapılan bu anket çalışmasının "gerçek Kemalistleri" örneklem kümesine almaması istatistik bilimi terimiyle söylersek büyük bir standart sapma verir. (Araştırmanın hata payı büyüktür.)
Günümüzde işçi (emek) kesimi içinde geçerli olabilecek bir görüşü; Mustafa Kemal, çiftçiler için zamanında şöyle dile getirmektedir; “Milletimizin %80'i çiftçidir. Öyleyse Halk Fırkası dendiğinde bu asıl kitle kastedilmektedir. Yalnız çiftçilerim ve köylülerin haklarını sağlamak için öbür sınıflara karşı parti mi kuracağız.? HAYIR. Köylünün düşmanı olabilecek olanlar kimlerdir.? Çok çiftlikleri ve geniş toprakları olan insanlardır. Oysa, arkadaşlar bizim ülkemizde böyle geniş toprakları olan kaç kişidir.? Ve acaba mevcut olan geniş toprak ve çiftlik sahipleri düzeyinde her köylüye toprak vermek için ülkemizin toprakları yetmez mi?” bu cümle aslında, Kemalizm'in, ideolojiler yelpazesinde nerede olduğunun açık bir göstergesidir. (Tabii ki anlayana!).Bir problemi , onu yaratan bilinç düzeyi ile çözemezsiniz. Kemalist bir bilinç düzlemini, iliklerimize kadar inen şekilde algılamamızı sağlayacak noktada içselleştirmeliyiz.
Atatürkçüleştirilen bir Kemalizm, ‘Kemalizm’ değildir. Aklın ve yüreğin, TEK ve bütünsel ideolojisi, sivil toplum ve toplumsal örgütlerin çoğulculuğu ve iktidarı denetlemesi, ihtiyacımız olan budur.
Böylelikle, adeta bir "kooperatif demokrasisi" içinde yönetilen idealist olmayan sivil toplum (dışı) örgütlerde partilerin müştemilatı olmaktan kurtulur. Böylelikle, sivil toplum örgütleri de Parti yandaşlığından, “demokrasi yandaşlığına” doğru Kemalist iktidarı ve toplumu denetleyen ve çağcıl alternatif çözüm üreten, gerçek "demokratik toplumsal mevziler" olarak gelişebilirler. Çoğulculuk ve çok sesli siyasi yaşam, sivil toplum örgütleri ve iktidar arasındaki karşılıklı etkileşime dayalı olarak gerçekleştirilmelidir.
Ahmet Taner Kışlalı' nın ifadeleriyle; "ölümünün 67. yıl dönümünde (Sağ) dan ve (Sol) dan (!) en aşağılık saldırıların üzerinde yoğunlaştığı bir "diktatörü" (!) en içten saygı ve sevgilerimle anıyorum. (Hatırlıyorum) GENÇLİK, hitabendeki üzerini son kertede karaladığın son cümlenin anlamını ve mesajını çok iyi biliyor!
“Bilimsel Sosyalizme” ve / veya Neo - liberalizme giden yolda Kemalizmi, İstanbul’a giden Varan otobüslerinin Bolu dağındaki konaklama tesisi olarak algılayan kişilere de, “Kemalizm’in”, iktidarı hedefleyen bir varış (destination) noktası olduğunu da bu vesile ile hatırlatmak gerekebilir..
Kemalizm, güncel düşünsel bir ideoloji olmanın yanında bilimsel, hedefsel ve aynı zamanda bütünsel bir “bilme” biçimidir.
“A.B” nin oynak ve Türkiye’yi dışlayan dış politikası ile “Kemalizmin” maalesef iç kamuoyumuzda yaşadığı bu zorlu engelleme (uyum) süreci ve varoluş mücadelesi aslında benzer kaderi paylasan iki sevgili gibi…. Bu açıdan; Tam Kemalist bir iktidar, hem Türkiye’nin hem de “A.B “’nin yolunu açması açısından da varılması gereken samimi bir iktidar hedefi olarak görülmesi gerekir. Aksi takdirde; Kemalizmi,ve Türkiye’yi dışlamanın dayanılmaz kompleksi içinde, “AB” ve Türkiye daima birbirinin varlık alanı dışında kalmaya mahkumdur.
Ağaçlara bakmaktan, ormanın güzelliğini göremeyen, Türkiye'deki dogmatik "Sol" ve "Sağ" kemikleşmiş “maskeli” kafalara ve Bürüksel’e sevgilerimle... 27-04-2006 e -mail: tahircalguner@hotmail.com

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Atatürkçülük İdeolojisinin Dogmatik İdeolojilere Üstünlüğü