Hüzün insanidir elbet, ama insanı insan yapan niteliklerden sadece biridir. Böyleyken biz, hüznü kuşanmadan amaca varamayız gibi bir anlayışın kısır döngüsüne takılıp-çakılıp kalmışız sanki. Bir başka deyişle, duygu sömürüsüne öylesine açık ki yüreklerimiz. Oysa coşkudur amaca giden yolun en güzel, en iyi koşucusu.
" ... Nazım yalnız öldü .. Tann kimseyi o hale düşürmesin … bu gün siz de yalnızsınız. Nazım da yalnız, siz de yalnızsınız" *
Hayır.Hüzünlenmeyin. Yalnızlık açmazına düşmeyin. Nazım hiç yalnız değildi. Hep memleketinin, ezilen halklann mutluluğu için uğraştı. Yalnızlığa -ya da- ona sahip çıkılıp çıkılmadığını düşünmeye zaman yoktu.
Sorunu çoktu Nazım'ın, evet. Türkiye, kaç on küsür yıl önce, yine böyle, kızılca kıyamete gebe bir cennet. Tam-takır hazine dolmasa cehennem doğacak. Halk elinde, kolunda ne var ne yok veriyor. Bir kez daha yurdunu kurtaracak, Kurtuluş Savaşı Destanı'nı yazdıran halk.
Memleket çıkışlı her haber gibi , bu haber de kanat açtı, tez elden geldi yerini; Nazım 'ın yüreğini buldu.
Nazım durur mu. Alyansını gönderdi hemen! Kabul etmedi Sam Amca'nın bekçileri. Yutamayacaklan kadar büyüktü o alyans. Sürgündeki Türkiye’ydi.
Hayır. Nazım yalnız ölmedi. Zamanı olmadı yalnızlığa. Aklı-fikri karşı kıyıdaki memlekette, memleketeki Memet'de-Memetlerdeydi. Onlar uyurken, Nazım onlan bekledi. Gönüllü. Yakınmadan yılmadan. Şiirler yazarak. Ardından nöbeti devralacak şiirler…
„Tanrı“ herkesi onun gibi yapsa da keşke, dünya kurtulsa.
Ne o ve ne de biz yalnız değiliz!...
Türk dili yaşadıkça yaşayacağın biliyordu. Bunu, açık açık söyleyecek kadar iyi biliyordu hem de. Yazıları yüzkırkbirinci dilde de basılıyor artık. Artık Türkiyesinde Türkçesinde yasak değiL. Ama iki şeyi aklının ucundan bile geçirmemiştir. Nazım'ı paylaşım savaşını ve günün birinde, birinin çıkıp -amacı ne olursa olsun- "Tann kimseyi o hale düşürmesin" diyebileceğini.
Kendini yalnız ve sahipsiz duyan biri olsaydı" Türküler söyledikçe Türk diliyle / Seni seviyorum gülüm , dendikçe Türk diliyle / Türk diliyle gülünüp / Türk diliyle ağıtlar yakıldıkça ... /ben anılacağım / anılacak Türk diliyle size sövüşüm" der miydi?
Böyle coşkulu, böyle güven dolu kesinleyebilir miydi bu günlerini.
Dahası yaşamı " ... bir ağaç gibi tek ve hür bir orman gibi kardeşçesine ... " diye tanımlayan biri için yalnızdı-yalnız öldü... vb şeyler demek, onu iyi anlamamaktan başka ne olabilir?
Gönül Hürriyet Aydın**
* Yalçın Küçük
** Bu yazı 1994 Temmuz ayında - o zamanki Küçükçülerin tepkisiyle - ilk ve son kez yayınlanan DİRİM adlı dergiden alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder