"Literatürk" Üzerine
2003 yılında 3. “literaturfestival berlin” çerçevesinde yapılan, Türk-Alman Yazın Günü’ne yazar olarak çağrılmamın yanı sıra, etkinliği düzenlemem önerildi. Kabul ettim.
lfb'den kaynaklanan olumsuzluklara karşın, her şey düşündüğüm gibi gelişti. (Bu bağlamda, oldukça beğeni ve ilgi görerek amacına ulaşan günün oluşumuna katkıda bulunan herkese, bir kez daha teşekkür ediyorum.)
lfb'den kaynaklanan olumsuzluklara karşın, her şey düşündüğüm gibi gelişti. (Bu bağlamda, oldukça beğeni ve ilgi görerek amacına ulaşan günün oluşumuna katkıda bulunan herkese, bir kez daha teşekkür ediyorum.)
Derken, şenlik çalışmaları sorumlularından biri –Türkçede “ü” harfinin sık kullanıldığını öne sürerek- güne “lütürütü” adını vermiş!... Söz konusu kişi bana bu olağanüstü (!) addan da, bu adın varoluş nedeni olan ü’lerden de, ne o günlerde ne de daha sonra söz etti. Olay bana, şenlik çalışmaları sırısanda yanımda staj yapan Filiz aracılığıyla duyuruldu.
Yetkili arkadaşla ad üzerine tartışmak zaman geçirmekten başka bir işe yaramayacaktı. Literatur'un u'suna iki nokta, sonuna bir k ekledim. Günün adı Literatürk oldu.
“lütürütü” kendi mantığı içinde yol alırken, ben bütün yazışmalarımda Literatürk'ü kullandım. Hazırladığım afiş ve el bildirileri "Literatürk" üst başlığı ile basıldı.
Zitty ve benzeri bir iki yazılı basın organında “lütürütü” ve “Literatürk” adlarının yanyana yer alması dışında, altı yüzün üzerinde kişinin izlediği, gerçek bir şenlik havasında geçen gün, “Literatürk” adıyla gerçekleşti. Anılara öyle yerleşti.
lfb - 2004 Türk-Alman Yazın Günü’nün “Literatürk” adıyla gerçekleştiğini de yine Filiz'den duydum. Buna çok bozulmuştu. Karşı çıktıkları adı şimdi sahiplenmişlerdi. Filiz'e göre bir şeyler yapmalıydım. Adın bana ait olduğunu, bundan sonra kullanmamalarını söylemeliydim, hiç olmazsa...
Aslında olay benim hoşuma gitmişti. İşin en eğlendirici yanı da, güne bu adı veren kişinin, "lütürütü" de direnen kişi olmasıydı. Ama Filiz'in güne ilişkin anlattıkları can sıkıcıydı:
Yaklaşık yetmiş-seksen kişinin izlediği günün ortalarında, izleyicilerden biri ayağa kalkarak, bu güne adından yola çıkarak geldiğini (Literatürk) Ama burada okunan ürünlerin, değil Türk ya da Alman Yazını; yazınla hiç bir ilgisi olmadığını... yapmış olmak için yapılan buna benzer şeylerin, insanları yanlış bilgilendirmekten başka bir işe yaramadığı, illede bir şeyler yapılmak isteniyor ise, yapılan işin adıyla örtüşmesi konusunda duyarlı olunması gerektiği, vb. söyledikten sonra oradan ayrılmış.
Bunları dinlerken aklıma, Türk-Alman Yazın Günü'ne Literatürk adını verdiğimi söylediğim arkadaşların, çok güzel bir ad, git bu adın sana ait olduğunu belgelet. Yoksa olur-olmaz kullanılır, canın sıkılır, deyişleri geldi. Gülmüş geçmiştim.... Arkadaşlarım haklı çıktı.
Ve bu adın öyküsünü yazmaya karar verdim- yazdım. Bu yazı o günlerde (Mart 2004) http:Literatuerk.bloxxon.de adresiyle ulaşılan sayfamda, yine "Literatürk Üzerine" adıyla yayımlandı. Bu sayfa bir süre sonra -aylık ederi yüzünden- görüntüden çıktı/kapandı.
Uzun bir aradan sonra, -bu kez ücretsiz bir adreste- yeniden kaldığım yerden başladım ki ne göreyim, ortalık Literatürk'den geçilmiyor. Yukarıda sözünü ettiğim Filiz'in, bir dostuyla düzelenlediği etkinlik bile kendini "Literatürk" adlı bir sayfada tanıtıyor!...
Adın böylesine beğenilmesi iyi, iyi de, adı olduğu sayfanın içeriğine uygun olup olmadığı konusunda gösterilen duyarsızlığı görmezden gelmek zor.
Örneğin, Literatürk'ün 'göçmen edebiyatı'ile ne ilgisi olabilir? Ya da kendini 'göçmen edebiyatı' alt başlığıyla tanımlayarak, ne Alman ne de Türk Yazını olduğunun altını çizen bir sayfanın, kendine bu adı vermiş olmasına ne demeli?
Litaratürk'ün t'sini büyük -ya da- Filiz örneğinde olduğu gibi, k'sını ü'sünü kırmızı yazarak, sözcüğü kendine özgü kılma çabalarına gelince; özgün bir şey üretememe, düşgücü sığlığının sonucudu.
Böylesi insanların yazınla-sanatla-ekinsel üretimle ilişkilerini sadece "sanat sevici"liğiyle açıklamak yanlış ve yetersiz değil mi sizce de?...
Gönül Hürriyet Aydın